28 Eylül 2008 Pazar

GFB kendini Fesh Etmeli(ymiş)

Yine bir akşam saati canım 2 gündür olduğu gibi sıkkın malum sebepler,malum pankart, iki gün laf yetiştirip sonra da ceza yediğim antuya bir göz atıyorum topicler tam gaz, biliyorduk bize karşı olduklarını da bu sefer bütün düşmanlar elele vermiş sanki, her kafadan ayrı ses Fenerbahçeliliğimiz de kalmadı insanlığımızda, önemsiyor musun derseniz ne yazıkki önemsiyorum. Antuyu takip eden bir sürü genç arkadaş var ve bu çocuklar bu yazıları okudukça bizden soğuyorlar.

Bütün o topiclerin arasında biri ayrıca dikkatimi çekti. Yine ünlü olma isim yapma meraklısı bir antu müdavimi bize sallamış fakat bu sefer farklı bir boyut kazandırmış olaya anket yapmış GFB kendini fesh etmeli midir?

Baktım doğal olarak, evet diyenlerin çoğunlukta olduğunu düşünüyordum yanılmadım da ama yine de gözümle görünce üzüldüm. Fesh edilmeliymişiz, Fenerbahçenin kanayan yarası olmaktan öteye geçmişiz artık kangren olmuşuz falan filan. İki üç elemanın yaptığı yanlış işin açtığı sonuçlar aslında bize olan kin ve nefreti de bütün görselliğiyle göz önüne serdi. Bende oturdum düşündüm biz ne için varız? Biz ne hata yaptık?

Yaptığımız hatalar olabilir verdiğimiz rahatsızlıklar olabilir bunun sebebi yaşı genç olan üye profilimizdir ancak bu hataları diğer takımların grupları hiç mi yapmıyor? Yeni stad ve yaratılmak istenen yeni taraftar profili birkaç sene öncesine kadar televizyondan tribünlere gıptayla bakarken işgal ettikleri stadımızın o güzide tribününde artık bizi beğenmez oldular. Elbette eskiden de vardı bizi sevmeyen ama şimdilerde sürekli güç kazanıyorlar, sesleri daha çok çıkıyor.

Bize fesh edilsin diyenlere soracak sorularımı sizde biliyorsunuz onlarda biliyorlar. Sorunca iyiki bi deplasman yaptınız diyorlar. Yurtdışı deyince imkanınız var gidiyorsunuz olmayanları neden eziyorsunuz diyorlar aynı kişiler ceplerinde 15 lira yok nasıl kombine alıyo bunlar diyenler. Okudukça daha da yaralanıyorum bu grupta Fenerbahçeyle yatıp Fenerbahçeyle kalkan kardeşlerimi düşününce acaba ne için varız kimin için uğraşıyoruz diyorum kendi kendime. Cevap o anda dank ediyor;

Fenerbahçe için varız ve hiç kimseye aldırmadan Fenerbahçe için devam edeceğiz. Bizi istemeyen çıkabilir, bizi sevmeyen çıkabilir, bize iftira atan ve hatta bize küfür eden de çıkabilir, bunlara cevap verebiliriz veya vermeyedebiliriz ama hepimizin unutmaması gereken birşey var bizi istemeyenlerle gireceğimiz her münakaşa varlığımızın sebebi, bizi çekemeyenlerin bizi çekememe sebepleri; Fenerbahçemize olan aşkımızdır.

Genç Fenerbahçeliler fesh edilmeyecek sırf o kişiler gülerken göbeklerini kaşıyamasınlar diye biz bir olarak abimize desteğimize devam edeceğiz. Ama birgün hiç istemediğimiz şeyler olursa;

Unutmayın ki biz tribünlerde olmaya devam edeceğiz.

Seni Tribünden Sevmek Aşkların En Güzeli...

11 Eylül 2008 Perşembe

Çubuklu Sevdası


Bugün, günlerden perşembe. Güneşli bir sonbahar günü. Akşam yaklaşıyor ben acıkmaya devam ederken, yarattığı o mükemmel renk cümbüşüyle beraber. Sarı güneş mavi gökyüzünde parıldıyor. Aydınlatıyor yeşilin bütün güzelliğiyle süslediği Niksar'ı. Niksar bir kasaba, küçük ama sıcacık, gelen gitmek istemiyor, giden özlüyor, hani bir de mavi denizi olsa bodrum falan halt eder yanında. Sokakları parke taş, evleri ahşap, içlerinde küçük gariban aileler, bir anadolu kasabası, buram buram anadolu havası. O yüzden berrak belki de bu gökyüzü. Güneş'de o yüzden bu kadar güzel, birazdan laciverte dönecek gökyüzü ve koyulaşacak sarı güneşin tonu, işte o an benim bu dünyayı en sevdiğim andır. Siyah bulutlar kirletmediği sürece lacivertimi, ben hep tanık olacağım hayatımın sonuna kadar bu güzelliğe.

Anadolu dedik ya, temiz havası güzel insanı, gariban halkıyla bir bütün olarak halk işte, yüzü güler, yaşamı sever, insana değer verir. Yukarıda da bir kare var, muhtemelen trabzon yöresinden bir kardeşimiz ama bu çocuklara Türkiyenin her yerinde rastlanabilir, boyası sarı-lacivert olan ahşap evler bütün anadoluda var, içlerinden çıkan Fenerbahçeli çocuklar her köşe başında top koşturur Fenerbahçeyle atar kalbi, belki galatasarayı yendiğimizde sevinçten ağlar, belki haksız bir mağlubiyeti duyduğunda üzülür erken yatar, o gün yemek yemez belki. Çoğunu da izleyemez zaten, biz izliyor muyduk ki?

Alın işte bir çubuklu sevdalısı, ayağında giyecek birşey yok, şortu muhtemelen komşusundan alınmış trabzonspor şortu ama üstündeki güzelliğe ve çocuğun yüzüne bakın. İşte biz bu yüzden Fenerbahçeliyiz, biz halkız, her zaman halk olduk, ahşap evlerden çıkan arkadaşlarımızla oynadık ilk mahalle maçımızı, onlarla sevindik Fenerbahçe kazandığında bir maçı.

Gelin görün ki artık Fenerbahçe eski Fenerbahçe değil, artık endüstriyelleşen futbolun dişlilerinin arasında sıkışmış, halktan giderek kopan bir Fenerbahçe. Her sene milyonlarca dolara transferler yaparken; kendi taraftarından, kendi halkından giderek uzaklaşan bir Fenerbahçe. Belki bu çocuklar hayatlarında hiçbir zaman Fenerbahçe maçlarına gidemeyecekler. Gitseler de önlerine zorluklar çıkarılacak, sulak bölgede yetişmiş izbandud gibi suratsız adamlar o çocukların karşılarına dikilecek. Olmayacak anlatamayacaklar çocuklarına Fenerbahçe sevgisini ve boyamayacaklar ahşaptan evlerini sarı-laciverte.

Ne yapalım biz? Sırtımızı mı dönelim büyüdüğümüz toprağa? Sırtımızı mı dönelim kardeşlerimize arkadaşlarımıza halkımıza? Biz bu değiliz Fenerbahçeliyiz, halkız.

Fenerbahçe Halktır. Bunun bilincindeyiz ve sonsuza dek de o bilinci taşıyıp nesilden nesile aktaracağız. Bizi bizden koparmak isteyenlere, taraftarına terörist gözüyle bakanlara dün olmadığı gibi bugün de itibar etmeyeceğiz. Çünkü Bizim Fenerbahçenin gerçek sahibi. Kişiler ve onların yardakçıları değil.

11.09.2008

7 Eylül 2008 Pazar

Cebimdeki son 15 Lira

Sayın başkanımız ile Genç Fenerbahçeliler grubumuz arasında yaşanılan sıkıntıları hepimiz biliyoruz, takip ettik. İnanılamayacak sebeplerle abilerimizin aldığı cezalara şahit olduk. Maratondan çıkmama mücadelesinde abilerimize her türlü desteği vermeye çalıştık.

Bu süreçte bizi en çok üzen ise klübe yollanan fakslardı. bu fakslara karşı UNIGFB olarak bizzat benim yazımla bir bildiri yayınladık. Bunları yaparken insanlara GFB ve UNIGFB duruşunu elimizden geldiğince aktarmaya çalıştık. Aynı süreçte antuda yazılanlar her birimizin kalbinde derin yaralar açtı. Öyle bir noktaya geldik ki, ''ah ulan biz bunlarla mı omuz omuza yapıcaz'' dediğimiz zamanlar oldu.

Bir beyfendi klübe bizi şikayet ederken 'bunların cebinde 15 lira yok nasıl kombine alıyorlar demiş' cebimizde o kişi satın alacak kadar paramız var şükür. Ruhunu satsa 3-5 lira etmeyecek adamlar ceplerine 100lira koyunca kendilerini birşey zannediyorlar ama durum farklı, biz işin parasında değiliz. 15 liramız olsaydı cebimizde biz yine Fenerbahçe maçlarına giderdik, seni satın alacak kadar paramız var ama biz yine paramızı bu renklere harcıyoruz.

Anlayana

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Arap Erkan


Özlü sözleri olan iyi bir abimizdir ufak tefek abartmaları bizlerin yüzüne bir tebessüm yerleştirmeyi her zaman başarır yorum sizin;

"İtalyaya Parma maçına giderken Havalimanında Olimpiakoslularla karşılaştık. Ufak çapta mevzular oldu. Mevzuda kaçanları uçağa bindirmedim."

"Fenerbahçe - Manchester maçında bütün stada ananın a.. galatasaray çektirdim. Sir Alex Ferguson maç sonunda yanıma gelip Manchester tribününün başına geçmem için baskı yaptı."

Samiyen'deki bir GS macindan once eski acikta taraftara hitaben konusmasinda; once (yakınındaki polislerin de etkisiyle) centilmenlik mesajlari verirken, birden cosmus, "Biz Fenerbahceliyiz, bize yakisan sekilde sadece takimimizi destekleyelim,.... buranin da A...sini s.kelim" diye bitirmisti. konusmayi..

Sevgiler abi

Selamlar

Yaz geldi ya yapacak birşey de kalmadı, artık rüyamda deplasmana gidiyorum, gs'lilerle çatışıyorum falan o derece boşluktayım yani...

Epeydir de yazamadık buraya, ihmal ettik dedim madem sabahtan akşama ofiste vakit öldürüyoruz bari şöyle hareketli bi tatile çıkana kadar burayla ilgileniyim...

Geldik geçenlerde yine memlekete, bol oksijen ve sakin bir kafa tatili, ciddi ciddi dinleniyorum yani, gündüzleri akşama kadar hiç kafama takmadan stres yapmadan babamın işlerini çalışanları kontrol ediyorum akşam da tombulsiselerle haşır neşir oluyorum başka bişey yok anlıyacağınız.

Ama olsun bu da güzel ve gerçekten özlemişim memleketi, geçen senekinin aksine kafamı kurcalayan hatun matun dertleri de yok, uğruna içilecek bir manitamız da kalmadı ama böyle içmenin zevki de ayrıymış be kardeşim :)

Hadi bakalım selametle akşama bi yazı daha koyucam meraklanmayın...

6 Mart 2008 Perşembe

Serdar Turgut döktürmüş

Biliyorum uzun bir süredir sizleri güzel yazılarımdan mahrum bırakmıştım. ve biliyorum zaten sürekli takip etmiyordunuz burayı yemeyin beni, ama şimdi bir yazı koymam lazım ve okumanızı istiyorum. Bundan böyle bazı işlerinizde lafı dolandırmamayı öğrenmeniz açısından...

Ben hem New York’ta hem de Washington DC’de bekar olarak uzun süre yaşamak fırsatını bulmuş bir insanım.

Her iki deneyimim de bende bir dizi travma yarattı ve kalıcı manevi yara da oluştu.

Baştan şunu söyleyeyim; iki şehirde de kadınlar ve erkekler arasında ilişki anlayışında temel farklılıklar vardı: Erkekler en fazla sabah sonuçlanacak ilişki peşindeydiler, kadınlar ise koca arıyorlardı.

Bu durum Washington’da daha vahimdi. Çünkü o şehirdeki kadınların çoğu devlette işleri olan insanlardı.

Yani uzun süre okumuş, çalışmış ve belirli yere gelmişlerdi. Artık evlenmeleri gerekiyordu.

Dolayısıyla tipik bir Washington DC çapkınlık gecesi şöyle gelişip biterdi:

Adam barda yalnız oturmakta olan kadının yanına gider ve ‘size bir içki ısmarlayabilir miyim’ der.

Kadın buna cevap olarak ‘Siz evli misiniz?’ diye sorar.

Kazayla buna ‘hayır’ diye cevap verirseniz hemen evlilik hazırlıklarına başlayabilir kadın.

Tabii hava böyle olunca insanda seks arayışına çıkmak için fazla istek kalmayabiliyordu. Ben oralarda her an kazayla evleneceğim korkusundan dışarıya bile çıkamaz hale geldim.

Hatta bir kez eve fahişe çağırmıştım. Konuşma olsun diye, hayatta neler yapmak istediğini sordum. Tercihen yabancı bir erkekle evlenmek istediğini söyledi ve gazetecileri de çok heyecan verici bulduğunu anlattı.

Ben o olaydan sonra hiçbir meslekten hiçbir kadınla anlamlı konuşmama karar aldım.

Bence Washington’un bu hüzünlü durumunu en iyi ünlü stand-up komedyeni Henny Youngman ortaya koyuyordu.

Onun anlattığı bir espri şöyleydi: Kadın ile adam barda yan yana oturuyorlardı. Kadın, adama dönüp ‘sizi burada daha önce hiç görmemiştim, nerelerdeydiniz bunca zamandır’ der. Adam, kadına dönüp ‘karımı vahşi şekilde öldürmek suçundan hapiste yatıyordum, yeni çıktım’ diye cevap verir. Kadın buna karşılık olarak gülümseyip ‘Ohh, demek ki bekarsınız da’ diyor.

‘Bu iş böyle devam edemez’ deyip arada bir New York’a gidip birkaç gece takılırdım. Orada ortamın daha farklı olacağını düşünüyordum. Yanlış düşündüğümün ortaya çıktığı ilk gece başıma hayli utanarak hatırladığım bir olay geldi.

Ben kolay sosyalleşebilen bir insan değilim. Hatta Karındeşen Jack bile benden daha sosyal sayılabilir. Konuşmayı da pek beceremem. Bir gece çok beğendiğim bir kadının yanına yaklaşıp ona kafamda kurduğum senaryolu latife cümlelerini söyledim. Kadın bana baktı, baktı, baktı, hatta dördüncü bir ‘baktı’ kelimesini hak edecek kadar uzun sürdü bakışı ve sonra hiçbir şey söylemeden ben orada hiç yokmuşum gibi davranmasını sürdürdü. ‘Rahatsız ettim, özür dilerim’ lafımı bile duymamış gibi yaptı. (Bu gibi durumlarda insan oraya gelmeden önce ölmüş olmayı filan arzulayabiliyor). Hareket etme kabiliyetimi yeniden kazanınca ben otelime kaçtım.

Bir gece sonra hiç kimseyle konuşmama kararı aldığımdan (önceki geceki travmadan sonra Mother Theresa ile birlikte yaşamaya karar vermiştim) sadece etrafı izledim.

Sonra otelime döndükten sonra şu sorunsalı düşünmekten sabaha kadar uyuyamadım:

Bir mekanda bulunan bütün erkekler kız arkadaşı ve kadınlar da erkek ararken, nasıl olup da bunların yüzde 90’ına yakını eve yalnız döner? Neden, neden, neden ve hatta dördüncü bir neden daha. Hayli düşündükten sonra basit bir neden olduğunu çözümledim. Kimsenin direkt olarak ‘bu gece yatalım mı?’ sorusunu sormayı akıl etmemesinden kaynaklanıyordu sorun. Herkes asıl konunun etrafında dolaşıyordu.

Örneğin; ‘yatalım mı?’ diye soracakken Heidegger’i tartışmaya girip bunun yatakta sonuçlanacağını sanıyorlardı.

Bu gizemi çözdükten sonra bir hesap yaptım, liseden mezun olduktan sonra takriben bin 500 kadınla yatmak fırsatını sadece soruyu sormadığımdan kaçırmıştım. (Bunların 1499’una ‘hayır’ cevabı almak da düşünmek istemediğim bir olasılık tabii ki... Yarısına ‘hayır’ alsaydım geri kalan sayı da bana yetip artardı çünkü her şey sıfırdan iyi olmalı değil mi?..)

Yatmadım ama bir sürü yabancı kadınla Karl Marx’ı, Groucho Marx’ı, Schopenhauer’i ve Jerry Lewis’i tartışmıştım.

Bunları düşündükten sonra yabancı bir kadınla yatmak dalında dünya hız rekorunu da kırdım.

New York’ta bir kadına saati sordum, sonra da ‘yatalım mı?’ dedim. İki saat sonra bir daha hiç görüşmemek üzere ayrıldık. Yaklaşan ‘Kadınlar Günü’nde onu saygıyla anıyorum.

O günkü yaşımdan daha gençken hiç konuşmadan yatmayı başardığım kadın da olmuştu. Onu daha çok saygıyla anıyorum. Yüzünü hatırlayabilsem heykelini bile dikerim bu Kadınlar Günü’nde.

Serdar Turgut 06.03.2008

1 Şubat 2008 Cuma

Üniversiteme Dokunma

Ey Siyasetçi!

Üniversitem üzerinden siyaset yapma

Kirli oyunlarına alet etme

Savunduğun şeriat zamanında bu ülkede kaç tane üniversite olduğunu hatırla

Atatürk'ün Cumhuriyetinin temellerini sarsma

İnanç üzerinden siyaset yapma

Atatürk'ü siyasetine alet etme

Üniversiteleri çatışma ortamına sürükleme

Üniversite öğrencilerinin dış görünüşleriyle değil beyinleriyle uğraş

Özerk üniversiteleri oluştur,Üniversitelerden elini çek!

Üniversitelere yapabileceğin en büyük yardım eğitim bütçelerinin arttırılmasıdır unutma.!

Ey akademisyen!

Varoluşunun sebebini unutma

Atatürk'ün izinden çıkma

Her ne şartta olursa olsun eğitim ve bilimle uğraş

Laik Üniversiteyi sağlamak için çalış

Tarikatların,kişilerin etkisine kapılma

Unutma! Sen bilim adamısın! Bilim öğretmekle yükümlüsün!

Üniversiteler Medrese değildir, Yarını kuracak olanlar Üniversite öğrencileridir onları eğitecek olan sizlersiniz!

Üniversite öğrencisine Sorgulamayı öğretmelisin

Araştırmalı,kendini geliştirmelisin.

Ey Akademisyen.!

Siyasetin ve siyasetçinin etkisinden çık, işini yap.!

'Öğretmenler Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır' M.K. Atatürk

..........................
........

Üniversitelerde oluşturulmaya çalışan çatışma ortamından rahatsız olanlar

Atatürk devrimlerinin açtığı yolda her ne pahasına olursa olsun yürüyecek olanlar.

Ama sadece Öğrenciler.

Birleşelim,Sesimizi Duyuralım. Zaman Atatürk ilke ve inkılaplarını koruma zamanıdır!

30 Ocak 2008 Çarşamba

Oynatmaya az Kaldı

Her sene iki kere yenmeye alışmış olduğumuz 6s klübünü bu sefer 4 kere yenmek icin fırsat çıktı... Alışmış kudurmuştan beterdir misali adamlar ellerinden gelen her fırsatta önümüze çıkıp yenilen pehlivanı oynuyorlar... Ama problem değil her iki maçtada en az 2 farklı galibiyet alıcaz diyorum... Deplasmandaki maça da herkesi çağırıyorum :)

29 Ocak 2008 Salı

Ask hic biter mi?

Bu ara cok fena sardım bu sarkıya... Hani hiçbi özel anlamı olmasa bile insana güzel geliyor...

Aşk bitti elimden sanki minik bir balık kayıp gitti
Aşk bitti içimden sanki birşeyler kopup gitti

Aşk hiç biter mi?

Hiç bişey olmamış gibi boşlukta kayıp gider mi?

Kalır adımızla bir sokak duvarında,bir ağaç kabuğunda bir takvim kenarında
kalır bir çiçekte bi defter arasında bi tırnak yarasında bi dolmuş sırasında
Kalır bi odada bi yastık oyasında bi mum ışığında bi yer yatağında...

Aşk hiç biter mi?

kalır dilimizde yinelenen bi şarkıda bi okul çıkışında bi çocuk bakışında
kalır bi kitapta bi masal perisinde bi hasta odasında bi gece yarısında
kalır bi durakta yırtık bi afişeteburuk bir gülüşte dağılmış yürüyüşte..

Aşk hiç biter mi?

kalır bi sokakta bi genel telefonda bi soru yanıtında bi komşu suratında
kalır bi pazarda bi kahve skokusunda bi tavşan diyetinde bi çorağ fiyatında
kalır bi yosunda bi deniz kıyısında bi martı kanadında bi vapur bacasında

Aşk hiç biter mi?

Bu şarkıda emeği geçen söyleyen herkese teşekkürler. Tribüncülerinde duygusal anları olabilceinin kanıtıdır bu konu hadi bakalım =)

Sivastaydık




Biliyorum epeydir ihmal ettim burayı ama iste yine bımba gibi bir konuyla dönüyorum...

Evet Sivastaydık, lig birincisi sahasında hiç yenilmemiş bir nevi havalara girmiş sivas kentine unigfb olarak pek çok üniversiteden yaptığımız katılımlarla tam anlamıyla çıkarma yaptık.

İstanbuldan gelen kardeşlerimiz KFY otobüsüyle, kayseriden gelenler kayseri gfb otobüsüyle ve yozgattan gelenler ise yozgat gfb otobüsüyle şehre akın ettiler. Ben ise tokatta bulunmam vesilesiyle tokattan bir servis kaldırıp 10 kişiyi sivasa götürdüm...

Çok soğuk olacak orda maç mı olur gibisinden söylentilere kulağımızı tıkayarak gittiğimiz sivasta bizi günlük güneşlik ve bahsedildiği kadar soğuk olmayan bir hava karşıladı. Önce İstanbuldan arkadaşlar sonra biz ve daha sonra yozgat ve kayseri adeta akın etti sivasa.

Ufak çaplı kavgalar yaşansa da benim genel görüşüm sivas halkının bize karşı olan misafirperverliğiydi ve onlara teşekkür ediyorum bu yüzden.

Stadda asılı olan pankartların yarısı bizdendi ve tezahuratlara katılım açısından da oldukça sağlamdık.

Böyle tektek kopuk kopuk yazmak hoşuma gitmedi, hikayeleştiremiyorum o yüzden de bu yazıdan sıkıldım gelmeyenler çok şey kaybetti gelenler çok memnun kaldı.

Burdan her zamanki gibi bize verdiği destekten ötürü Sefa abimize de sonsuz teşekkürlerimi gönderiyorum, UNIGFB her zaman her yerde...

22 Ocak 2008 Salı

Trachimbrod diye bir yer

Bu sıralar moviemax'de güzel bir film oynuyor, herşey aydınlatılmalı diye bir kitabın sinema versiyonu ve oldukça güzel bir yahudi soykırımı işleyişi olmuş... Karakterli oldukça eğlenceli olan, filmin sonuna kadar merakla takip ettiren ve sonunda işin en başından beri hiçbirşey bilmediğimizi ortaya çıkaran,yeni sorularla beraber biten mükemmel bir film...

Amerikalı bir yahudi gencin dedesini nazilerden kurtaranları öğrenmek için yaptığı yolculuk bizler için çok ilginç şeyler öğretiyor. Karakterimizin tercümanı ve rehberi ukraynalı amerikan özentisi bir genç, karakterimize zeki bir köpek ve kör bir dedemiz eşlik ediyor.

Trachimbrod bir köy,nazilerin tamamını yok ettiği bir köy bir nevi anıt mezar gibi, altında pek çok sır gizliyor ve soykırımın pisliğini bize güzel bir anlatımla gösteriyor bu film..

filmden birkaç alıntı yapayım;

igor: neden buna 69 diyorlar?
alex:çünkü bu 1969'da bulundu
igor:nerden biliyorsun?
alex: * biliyorum çünkü icat eden arkadaşım. *
igor: insanlar 1969 yılından önce ne yapıyorlardı ?
alex: ??!!?? *

bir diğeri

jonathan: nedir bu? *
alex: sovyetler.
jonathan: ne oldu?
alex: bağımsızlık.

**
alex:rehber
igor:alexin kardeşi
jonathan:yahudi çocuk

13 Ocak 2008 Pazar

2. Devre Hakkında

Arkadaşlar hep beraber güzel bir şekilde kapattığımız ilk devreden sonra yeni katılımlarla ikinci devreye bugün giriyoruz. Bu devrede deplasman ağırlıklı maçlar var ve özellikle mart ayından itibaren başta sevilla deplasmanı olmak üzere galatasaray,beşiktaş,trabzon ve birkaç anadolu deplasmanıyla bu devre Genc Fenerbahceliler ismine katkımızı yapmayı devam ettireceğiz.

Çıkması planlanan ürünlerden gelecek gelirlerle kareografi şovlarına yeniden dönülecek ve Genc Fenerbahceliler'in üniversite oluşumu Genç Fenerbahceliler ismine üzerine düşen katkı neyse yapacaktır. İlk devrede olduğu gibi bu devrede de maçlara kalabalık katılımlarla gitmemiz gerekmektedir ve düzenlenen her organizasyonda üye üniversitelerimizin bütün desteğini bekliyoruz...

ÜNIGFB üyesi üniversitelerde oluşum ve yapılanma çalışmalarına hız verilmesi ve 2008-2009 sezonu için ön hazırlıklara başlanması gerekmektedir. Ayrıca üniversitenizin bulunduğu ilin çevresindeki futbol-basketbol-voleybol maçlarına pankartlarınızla katılmanız gerekmektedir. Bunun için ise bir otokontrol yapacağız ve üye üniversitelerimizin aktivitelerini sürekli olarak takip edeceğiz.(bu dönem sticker,sprey vb. aktiviteleriyle okullarınızda ve bulunduğunuz illerde kendi reklamınızı yaparak sizden haberi olmayan Fenerbahceli kardeşlerimizi de gruba katın, mail grubu vb. şeylerle internet üzerinden kendi içinizdeki haberleşme ağını kuvvetlendirin)

Üniversitelerdeki Genç Fenerbahceliler varlığını arttırmak abilerimizin bize vermiş oldukları desteğe olan mutlak borcumuzdur. Bu sezon kapandığında içimiz rahat olsun ve üzerimize düşeni yapmış olalım.

Yeni devre hepimize hayırlı ve uğurlu olsun.

Genc Fenerbahceliler-Uni

UNIGFB YK

10 Ocak 2008 Perşembe

Handanla Mehmet

Güzel bir yazı gördüm biyerde, Hemen koyuyorum..


Mehmet ile Handan öğrenci olup, aynı evi paylaşmaktadırlar. Bir gün Handan ve Mehmet, Mehmet'in annesini yemeğe davet ederler. Mehmet'in annesi akşam yemeği süresince Handan'ı uzun uzun süzer ve aslında Handan'ın çok alımlı ve güzel bir kız olduğunu, acaba aralarında ev arkadaşlığından daha ileri bir boyutta bir ilişkinin mevcut olup,olmadığını merak eder. Aklını okumuşcasına Mehmet annesine der ki: Ne düşündüğünü biliyorum ama emin ol ki sadece ev arkadaşıyız, ötesi yok. Akşam yemeğinden sonra Mehmetin annesi evine döner. Aradan bir iki gün sonra Handan der ki: Mehmet, annen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesini bulamıyorum. Mehmet yanıtlar: Annemin almış olabileceğini tahmin etmiyorum ama ben yine de kendisine bir mektup yazayım. Oturur ve yazar: Anneciğim, gümüş çorba kasesini sen aldın demiyorum, ama almadın da demiyorum. Fakat konu şu ki: Sen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesi kayıp. Sevgiler oğlun Mehmet. Bir hafta sonra Mehmet'in annesinden mektup gelir: Sevgili oğlum: Handanla yatıyorsun demiyorum, ama yatmıyorsun da demiyorum. Fakat konu şu ki: Handan kendi yatağında yatıyor olsaydı, gümüş çorba kasesini çoktan bulmuş olurdu. Sevgilerle annen...

Harikalar Diyarı


Tanjevic'in bütün sabotelerine rağmen Fenerbahcemiz Avrupada futbolda olduğu gibi doludizgin ilerlemeye devam ediyor... Abdi ipekçide UNIGFB'nin katılım gösteremediği önemli maçta fransız temsilcisi Chorale Roanne'i 81-68 gibi acık bir farkla yenerek top16 yolunda büyük bir avantaj sağladı...

Bu skordan dolayı emeği geçenlere ve Fenerbahcemizi yalnız bırakmayan herkese teşekkürlerimizi borç biliyoruz... Her alanda zirveye...

8 Ocak 2008 Salı

Transfer..


Haberlerde yer alış şekline göre Aziz Yıldırım bu konuda Zico´nun isteğini geri çevirmiş... Sınırlı ve genç bir kadroya sahip Fenerbahcemiz Avrupada harikalar yaratırken ara dönem transferini yıllardır Avrupada yola devam şartına bağlayan başkanımızın bu sezon transfer yapmama kararı alması bence olası bir yarı final yolunun önünde yüzde 20´lik etki yapar görüşündeyim. Gerçi harikalar yarattığımız olağan üstü oynadığımız bir gerçek ama yinede orta sahaya yada forvete en az bir yıldız futbolcu daha katılsaydı (şampiyonlar liginden elde edilen parayla) Avrupa için şansımız çok daha yüksek olabilirdi...

Yinede hayal meyal gibi kelimelere yer yok‚ Ben bana düşen desteği her zaman veririm ama sizce bu karar olumlu mu yoksa olumsuz mu merak ettim... Çünkü olumlu yönü de yok değil‚ oturmuş ve başarılı bir kadroya takviye yapmak futbolcularda moral bozukluğuna da yol açabilir...

4 Ocak 2008 Cuma

Biri Sunu Sustursun!


Kadın olsam türban takardım açıklamasıyla gündem olan, bu konudaki ilginç çıkışlarıyla kendini halka sevdirme çabasına giren süper gay cemil ipekçinin son röportajı dillere destan olmuş... Adam diyor ki 'muhafazakar eşçinselim' ne güzel dünya... Dinin kesinlikle yasakladığı her şeyi yapıcaksın sonrada böyle yalakalıklar yapıcaksın... Adamlar ellerine imkan verilse hepinizi irandaki gibi asacaklar ama bu cemil ipekçi ve türevleri o kadar cahil ki karşılarındaki tehlikenin ne olduğunu bile bilmeden sırf sempatik görünmek uğruna böyle saçmalıklar konuşuyorlar...

Her neyse, takdir yüce halkımızın, sizde bugün varsınız yarın yoksunuz nasıl olsa sayın cemil...

Birde sen Abdi İpekçi'nin yiğeni olacaksın yazıklar olsun sana...

Kadıköyde Yaşamak Ayrıcalıktır



Bu ara yine bir gündem maddesi oluştu, Ataşehirde klübümüzün aldığı ihalede güya şaibe varmış, böyle ihale mi olurmuş bilmem ne...

gs takımına tabiri caizse tahsis edilen bizim salon arazimizden kat kat büyük araziyi görmezden gelip bu tür yakıştırmaları yapanların bir noktaya dikkat etmesi gerek...

gs klübüne tahsis edilen arazide yapılacak olan bütün inşaatlar devletin parasıyla taşeron firma tarafından yapılacak ve stad gs klübüne kalacak. Ancak bizim yapacağımız salon bizim paramızla yapılacak her zamanki gibi... Çünkü biz onlar gibi devlet üstünden geçinen asalak bir klüp değiliz ve herşey ortadayken hiç utanmadan bize yapılan bu tür yakıştırmalara seyirci kalmaya içim elvermiyor.

Bu arada başka bir konu daha var, Seçimlerde taraftarımız tarafından desteklenen Fenerbahceli başbakan'ın Fenerbahçeye yapması gereken hizmeti Galatasaraya yapması, onun yerine Galatasaraylı diye dedikodusu yapılan Kadıköy belediyesinin Fenerbahceye arazi sağlaması taraftarımızın saflarını doğru belirlemesi açısından önem teşkil etmektedir bence...

Önümüzdeki yerel seçimlerde de Fenerbahce taraftarını kendide hizmet getirene destek vermeye davet ediyorum.

Kadıköy Belediye Başkanı CHP'li Selami Öztürk'e klübümüze yapabileceği tek iyilik olan arazi yardımından dolayı da teşekkür ediyorum... Her ne kadar ortada usulüne uygun yapılmamış bişey olmasa da...