3 Temmuz 2009 Cuma

Efsane Maraton blog'u kapanırken.

Böyle birkaç ayda bir önemli konularda yazmaya alıştım sanırım.

efsanemaraton blogunun yazarı olan kardeşim gibi her konuya bir blog yazacak vakti kendimde göremiyorum. Bunda hukuk fakültesinde okumam, tribün oluşumlarının birinin başını çekmem hareketli sosyal hayat ve pek tabii birde kız arkadaş etkisi söz konusu.

Fakat yinede böyle önemli bir konuyu atlamak istemem. Bu vesileyle bloga 1-2 entry daha girerim diye düşünüyorum.

Neyse bu kardeşimizi üniversitemizdeki Fenerbahçe mücadelesinin başını çekerken bize olan destekleri ile tanıdık ve sevdik. Sonrasında 4 yıldır yollarımız hiç ayrılmadı. Bir sezon kendisi maratonda biz migrostaydık, sonra bizde onun yanına geldik.

Yıllardır tribünün ve tribüncülüğün göbeğinde saf tutmakla beraber Fenerbahçe davasını yaşattık.

Gün oldu deplasman yaptık, sarhoşluklarını çektik, gün oldu halısaha maçlarında kendimizi koparken bulduk ama bu dostluğu kardeşliği hep yaşattık. Zaten bizim farkımız ordan gelir, en yenisinden en eskisine nerdeyse herkes birbirinin dostu- kardeşidir.

Kendisinin Amerikaya gitmemesi konusunda kendisine çok baskı yaptım. Hani üzerime düşen neyse onu yaptım. Ama kararını vermiş. Zaten aramızda manchester'lı diye takılırdıkşimdi de ohio'lu oluyor bildiğim kadarıyla. Allah yolunu açık etsin.

Şimdi sen yokken, ilk kim sarhoş olacak o otobüste? Rıdo kiminle kapışacak? Grubun işleyişiyle ilgili en ortayolcu ve demokrat fikirleri kim sunacak?
Şimdi sen yokken, Fenerbahçe tribünleri bir kişi eksik mi kalacak? Senin gibi dava adamları bu zamanlarda az bulunuyor, inşallah sen giderken arkandan başka kişileri teşvik etmişsindir bloğun sayesinde.

Şimdi sen yokken caddebostana indiğimizde kimi arıycaz be kardeşim.
Kim anlatıcak avrupa kupalarına gidipte yaşadığı anıları. Yurtdışı deplasmanlarında bizim pankartımızı kim asıcak oralara : )

İstisnasız her organizasyona katılmanla insanlar senden örnek alsın diyorum. Son olarak da son 1 haftadır senin uğruna yaptıklarımızı unutma, İnşallah oralarda tutunamazsın çok dayaklar yersin, seneye aramıza geri dönersin heheheh

Güle güle, Amerikada bir kişi fazlayız şimdi, işimize yararsa : ))

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Zafer Direnen GFB'nin Oldu...

Bir sezon boyunca pek çok engellemelere haksız cezalara, bizi bitirmeye çalışanlara inat, bize ve Fenerbahçe tribünlerine saldırıldıkça birara duran, daha sıkı ve omuz omuza veren Fenerbahçe tribüncüleri bütün zorlamalara ve müdahalelere rest çekerek direnişinie devam etmiş ve sonunda zaferini kazanmıştır.

Bu zafer Sefa Abimiz başta olmak üzere bu zor günlerde abilerimizi ve grubu yanlız bırakmadan mücadele eden deplasmanlara kendi imkanlarıyla zor şartlarda giderek Fenerbahçe tribünlerinin bitilemeyeceğini dosta düşmana ilan eden bütün GFB üyeleri ve abimizden desteğini hiçbir zaman esirgemeyen Kfy üyelerinin ve bizimle beraber tribün mücadelesini yaşatan irili ufaklı tribün gruplarımız ile münferit Fenerbahçe tribüncülerinindir.

Maraton üst tribünüyle ilgili alınan bu karar bizler için umut olmuştur. Artık bizim dik duruşumuzdan mıdır yoksa gönlümüzün alınmak istenmesinden midir bilinmez ama yönetimin bu kararını olumlu karşılıyor,teşekkür borcumuzu o tribünleri tamamen doldurarak ödeyeceğimizi söylüyoruz.

İnşallah haksız cezalar da kalkar ve Fenerbahçe tribünleriyle olan davasını sona erdirir sayın başkan.

Hepimiz için Hayırlı olsun. Şimdi üzerimize düşen o tribünleri doldurmaktır. Herkes elinden geleni yapsın ve kombinelerimizi alalım.

Bu davada Sefa abimizi ve bizleri yanlız bırakmayan her kim ise onlara teşekkürler. Allah yolumuzu açık etsin.

UNIGFB
www.unigfb.org

17 Mart 2009 Salı

Nasıl Olacak Bu İşler

Bir Hafta iyiyiz bir hafta kötü, geçen hafta kayseriyi süper bir futbolla geçen Fenerbahçemiz bu hafta berbat bir futbolla kocaeliyle berabere kaldı şampiyonluk yolunda ağır darbe aldı... Maçtan sonra protesto etmek isteyen KFY'den abi ve kardeşlerimiz ise stad hoparlöründen çalan müziğin sesinin açılmasına sinirlenerek tepkilerini gösterdiler.

Fenerbahçemizin şampiyonluk yolunda iddası devam ediyor ancak bir hafta parıldayan Fenerbahçemiz bir sonraki hafta resmen sönüyor ancak ben inanıyorum biz büyük maçları severiz, biz herşeye rağmen şampiyon olacağız...

inşallah

12 Mart 2009 Perşembe

55 trilyon

aslında birgün çıkacaksa para o hafta bu hafta olsa da olurmuş... : )

11 Mart 2009 Çarşamba

İçinde Bulunulan Durum...

bilmelisin ki ...
duvarda asili diplomalar insani insan yapmaya yetmez.

bilmelisin ki ...
ask kelimesi ne kadar çok kullanilirsa, anlam yükü o
kadar azalir.
bilmelisin ki ...
karsindakini kirmamak ve inançlarini savunmak arasinda
çizginin nereden geçtigini bulmak zor.

bilmelisin ki ...
gerçek arkadaslar arasina mesafe girmez. gerçek
asklarin da!

bilmelisin ki ...
tecrübenin kaç yasgünü partisi yasadiginizla ilgisi
yok, ne tür deneyimler yasadiginizla var.

bilmelisin ki ...
aile hep insanin yaninda olmuyor. akrabaniz olmayan
insanlardan ilgi,sevgi ve güven ögrenebiliyorsunuz.
aile her zaman biyolojik degil

bilmelisin ki ...
ne kadar yakin olursa olsunlar en iyi arkadaslar da
ara sira üzebilir. onlari affetmek gerekir.

bilmelisin ki ...
bazen baskalarini affetmek yetmiyor. bazen insanin
kendisini affedebilmesi gerekiyor.
bilmelisin ki ...
yüreginiz ne kadar kan aglarsa aglasin dünya sizin
için dönmesini durdurmuyor.

bilmelisin ki ...
sartlar ve olaylar, kim oldugumuzu etkilemis olabilir.
ama ne oldugumuzdan kendimiz sorumluyuz

bilmelisin ki ...
iki kisi münakasa ediyorsa, bu birbirlerini
sevmedikleri anlamina gelmez. etmemeleri de sevdikleri
anlamina gelmez.
bilmelisin ki ...
her problem kendi içinde bir firsat saklar. ve
problem, firsatin yaninda cüce kalir.

bilmelisin ki ...
sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pismanligin uzun yillar
sürüyor.


---------

yerin seni çektigi kadar agirsin
kanatlarin çirpindigi kadar hafif..

kalbinin attigi kadar canlisin
gözlerinin uzagi gördügü kadar genç...

sevdiklerin kadar iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü..

ne renk olursa olsun kasin gözün
karsindakinin gördügüdür rengin..

yasadiklarini kar sayma:
yasadigin kadar yakinsin sonuna; ne kadar yasarsan yasa,
sevdigin kadardir ömrün..

gülebildigin kadar mutlusun
üzülme bil ki agladigin kadar güleceksin

sakin bitti sanma her seyi,
sevdigin kadar sevileceksin.

günesin dogusundadir doganin sana verdigi deger
ve karsindakine deger verdigin kadar insansin

bir gün yalan söyleyeceksen eger
birak karsindaki sana güvendigi kadar inansin.

ay isigindadir sevgiliye duyulan hasret
ve sevgiline hasret kaldigin kadar ona yakinsin

unutma yagmurun yagdigi kadar islaksin
günesin seni isittigi kadar sicak.

kendini yalniz hissetigin kadar yalnizsin
ve güçlü hissettigin kadar güçlü.

kendini güzel hissettigin kadar güzelsin..
iste budur hayat!

bunu hatirladigin kadar yasarsin
bunu unuttugunda aldigin her nefes kadar üsürsün
ve karsindakini unuttugun kadar çabuk unutulursun

çiçek sulandigi kadar güzeldir
kuslar ötebildigi kadar sevimli

bebek agladigi kadar bebektir
ve herseyi ögrendigin kadar bilirsin bunu da ögren,

sevdigin
kadar
sevilirsin...

can yücel

8 Mart 2009 Pazar

Vahşetin böylesi

Vatan gazetesinden alıntıdır.

Aşçı babanın tek kızıydı Münevver. Alımlıydı, gençti, güzeldi... Ama fakirdi...Oğlan ise koleje gidiyor, villada yaşıyordu... Fakir kız, hayatının aşkıyla evlenecek, sonsuza dek mutlu olacaktı. Ama bu kez masal mutlu sonla değil, kanla vahşetle bitti...

TV’lerde iz bırakan “Bir İstanbul Masalı” dizisindeki gibiydi her şey.. Bir yanda zengin bir ailenin oğlu, diğer yanda mütevazı bir aşçı babanın kızı.. Cem ile Münevver’in öyküsü.. Dizideki gibi nikah masasında değil, son yılların en acımasızca cinayeti sonucu bir çöp tenekesinde parçalanmış cesetle bitti bu hazin öykü..

Bolu’dan İstanbul’a...

VATAN, peri masallarındaki gibi başlayan ancak hazin bir sonla biten o aşkın başrolündeki Münevver Karabulut’un, öyküsünü araştırdı. Baba Süreyya Karabulut, 35 yıl önce çıktı Kayabaşı’ndan. Tüm akrabaları gibi aşçılık öğrenecek İstanbul’un mutfağında geleceğini kuracaktı. 8 yaşında aşçı yamağı oldu. Hayat Hastanesi’nde başladı işe. Okulunu sürdürürken, aşçılığını ilerletti. Bir yakının referansıyla İstanbul Valiliği’nde baş aşçı olarak görev aldı. 1991’de Tarabya’da kendisine ait bir restoran açtı. Karabulut’un en büyük hayali İstanbul’da bir ev almaktı. Fakat ev alamadan kısa bir süre sonra işi devrederek, Fener Rum Patrikhanesi’nde aşçı olarak işe başladı.

Fulya’da, mütevazı bir apartman dairesinde kiracı olarak yaşayan Süreyya Karabulut evlendikten sonra hayatının en büyük mutluluğunu 1991’de 7 Şubat akşamında yaşadı. O gece dünyalar güzeli bir kız çocuğu dünyaya geldi. Adını Münevver koydular. Bir yıl sonra da bir erkek çocukları oldu. Süreyya Karabulut ile eşi Melahat Karabulut, birlikte çalışıp hayatla savaşlarını sürdürmeye devam edeceklerdi. Münevver ile kardeşi büyüyüp okul çağına geldiklerinde gidebilecekleri tek bir okul vardı. O da devlet okulu...

Ailenin neşe kaynağı

Kendi yağlarında kavrulan Karabulut ailesinin mutluluğuna kısa bir süre sonra gölge düştü. Ailenin yükünü önemli ölçüde omuzlayan anne Melahat Karabulut’a MS hastalığı teşhisi konulunca aile ilk sarsıntıyı yaşadı. O güne kadar yaşadıkları hiçbir yokluk onları bu denli etkilememişti. İşte bu zorlu günlerde ailenin en büyük desteği Münevver Karabulut oldu. Hayallerdeki gibi bir gelecek ancak Münevver’in okuyarak ulaşabileceği bir şeydi. Beşiktaş’taki Bingül Erdem Lisesi’nin çalışkan öğrencilerinden Münevver’in okuyabilmesi için ailesi hiçbir şeyi esirgemiyordu. Baba geçtiğimiz yıl kızını dil eğitimi almak için Kanada’ya göndermişti. Yaz okuluna giden Münevver dönüşte mükemmel bir İngilizce ile evine gelmişti.

Sürpriz doğum günü...

Münevver’in okul ile ev arasında geçen hayatı geçtiğimiz yıl arkadaşlarıyla gittiği kafede gördüğü Cem Garipoğlu’nu tanımasıyla tamamen değişti. İlk bakışta aşık olan Münevver, Cem’i ailesiyle de tanıştırdı. Başka bu ilişkiye karşı olsalar da kızlarının mutlu olduğunu gördüklerinde onlar da artık onaylamıştı. İlişkisi sorunsuz bir şekilde devam eden Münevver Karabulut, bundan birkaç gün önce “hayatımın aşkı dediği” Cem Garipoğlu’yla Etiler’de bir bara giderken içinde tarifsiz bir mutluluk vardı. Bara geldiklerinde kendisine bir sürpriz hazırlandığını tahmin ediyordu ama bunun ne olduğunu bilmiyordu. Cem Garipoğlu, barın sahipleriyle, “Cumartesi akşamı burada bir doğum günü partisi vermek istiyoruz. Yer ayırtabilir miyiz” dediğinde Karabulut’un içi kıpır kıpır oldu.

Korku filmi izlediler

Cem’in yaptığı tek sürpriz bu değildi. Bundan çok kısa bir süre önce ders çıkışında Münevver’i özel arabasıyla alıp sinemaya izlemeye gitti, Çiftin en büyük hobisi birlikte müzik dinlemek ve sinema izlemekti. O gün izledikleri film Sevgililer Günü Katliamı adını taşıyan, ilginç bir filmdi. Hastalıklı bir aşk öyküsünü işliyor ve filmde bir genç kızın kafası hunharca bir şekilde gövdesinden ayrılıyordu.. Dehşete düşen Münevver, iddiaya göre arkadaşlarına, “Biz romantik film diye gittik, vahşet filmi çıktı. Çok korktum” demişti.

Anneye son telefon

Münevver, Salı günü okuldan çıktığında kapıda kendisini özel arabasıyla Cem Garipoğlu bekliyordu. Saat 17’de annesini arayıp, “Servisle gelmiyorum. Arkadaşlarla kafeye gidiyorum. Merak etmeyin” dedi. O gece çok güzel başlamıştı. İkili bir süre sonra Cem Garipoğlu’nun Bahçeşehir’de ailesinin kaldığı villaya gitti. Polisin daha sonra yaptığı olay yeri incelemesinin sonuçlarına göre Karabulut burada göğsüne ve karnına bıçak darbeleri aldı. Karşı koymaya çalışınca da sağ baş parmağı ve işaret parmağı arasında derin kesikler oluştu. Yerde cansız bir şekilde yatan Karabulut’un başı tıpkı daha önce birlikte izledikleri “Sevgililer Günü Katliamı” adlı filmdeki gibi hunharca bir şekilde gövdesinden ayrılarak gitar kutusuna konuldu. Gövdesi de bir bavulun içine konulduktan sonra korsan bir taksiyle Cumartesi günü sürpriz doğum günü partisinin yapılacağı barın bir arka sokağına getirilerek çöp konteynerine atıldı. Peri masallarındaki gibi bir düğünle dünya evine girmeyi hayal ederken sevdiğinin elinden gelen bu korkunç ölüm onun da, film gibi başlayan bir öykünün de sonu oldu.

DOĞUM GÜNÜNDE MEZARA GİRDİ

Yaşasaydı, dün 18’ine basacaktı Münevver... Yani “reşit” olacaktı. Aslında kişiliğini, kimliğini kazanmıştı ama, yasalara göre henüz ’reşit’sayılacaktı... Etiler’de bir cafede arkadaşlarıyla eğlenecekti, hediyelerini heyecanla açacaktı... Olmadı... Doğduğu gün, ailesi, köy mezarlığında sessiz bir tören düzenledi. Henüz çökmemiş toprağın altında yatan evlatlarına gözyaşlarıyla kapandılar... Bolu’nun Mengen İlçesine bağlı Kayabaşı köyü’nde, tarifsiz acılar yanırken VATAN oradaydı.

Taksi şoförü ifade verdi

Kamera görüntülerinden tespit edilen korsan taksici ehmet Benice, önceki gece teslim oldu. Korsan taksici sorgusunda olay günü Cem Garipoğlu’nu villadan alarak Etiler’e götürdüğünü kabul etti: “Ben korsan taksicilik yapıyorum. Beni arayıp araç istedi. Gittiğimde elinde çantalar vardı. Bagaja koyduk. Etiler’e gelince bana ’Bunlar atılacak. Bana yardım eder misin?’ dedi. Çantalarda ceset olduğundan haberim yoktu.” Benice, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Ancak evrakta sahtecilik suçundan arandığı için yeniden gözaltına alındı.

KATİL ZANLISININ BABASI

‘Kız arkadaşım kafasını kanapeye vurdu’ dedi

Genç kızın cesedinin bulunduğu gece gözaltına alınan işadamı Mehmet Nida Garipoğlu ile anne Tülay Garipoğlu, önce savcıya ardından da mahkemede hakime ifade verdi. Hakim, şüphelilerin sabit ikamet sahibi olması ve suç vasfının niteliğinin değişebileceği gerekçesiyle savcının “tedbiren” tutuklanmaları talebini reddederek anne ve babanın serbest bırakılmasına karar verdi. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan işadamı baba Mehmet Nida Garipoğlu’nun polise verdiği ifadede cinayetten bilgisinin olmadığını söylediği öğrenildi. Baba Garipoğlu’nun ifadesinde “Olay günü dışarıdaydım. Oğlum beni aradı. ’Baba kız arkadaşım ile kavga ettik. Moralim bozuk’dedi. Ben daha sonra eve geldim. Evde kan izlerini gördüm. Oğluma bunun ne olduğunu sorunca bana ’Kız arkadaşım buradaydı. Biraz tartıştık. Düşüp kafasını kanepeye vurdu. Kafası kanadı. Sonra ben gereğini yapıp kız arkadaşımı gönderdim’dedi. Ben de oğlumu aldım ve bir kafeye bıraktım. Bir daha da kendisinden haber alamadım” dediği öğrenildi. Anne Tülay Garipoğlu da olay günü dışarıda olduğunu belirterek “Ben saat 19.00’da eve geldim, Evimiz üç katlı. Oğlum üst katta hocasından ders alıyordu. Sonra dışarı çıktım. Bir daha da oğlumu görmedim” dedi.


....

Allah belanı versin, yatacak yerin yok...

2 Mart 2009 Pazartesi

Bokunu Çıkardın

Sokmuş oraya 7 adam
En Fazla 10
Ne oldukları kim oldukları tarafımızdan bilinmekte
Tek maçta milyarları indiriyorlar hazretlerinin sağladığı rantlarla
Yine indirdiler

10 kişiler 10
Ellerinde emanetler
Meydan okuyorlar herkese
Poliste koruyor onları
Ana avrat sövüyor bize,abimize

Amaç Belli

10 kişiler 10
Toplasan 10
DAyaktan falan korkmuyorlar
Akıllarında para var
Hazretlerinin sözde önlemeye çalıştığı rant
O rantın kralını yiyor bunlar...

Yazıklar olsun

Bokunu çıkardınız iyice
Soğuttunuz herşeyden
Yine cezalar yağdıracaksınız biliyoruz

Döktüğün kanda boğulursun, sandığa gömülürsün inşallah!

27 Şubat 2009 Cuma

Süper Loto Çıldırdı :)

Neler yapmam neler...

30 trilyona koşuyor 10. devir oldu...

Eğer birgün çıkacaksa bu para o hafta bu hafta olmalı : )

İyi Gün Dostu Değiliz.

İkinci yarı başladığından beri çeşit çeşit yıldırmalar ve kirli politikalarla grubumuzun üstüne geliniyor. Bütün bunları sene başından beri CEFA duygusuyla omuz omuza vererek aştık ve son 2 haftadır hem abimizin katılımı, hemde kardeşlerimizin büyük özverisiyle tribünde oldukça iyi bir durumdayız denilebilir.Haftasonu gençlerbirliği deplasmanına gittik ve oldukça sağlam olarak yerimizi aldık, tribünde sadece istanbuldan gelenler değil ankara ve çevre illerden gelenlerin de yer aldığını görmenin mutluluğuyla güzel tezahuratlarla coştuk. Bize ayrılan bölümün neredeyse yarısı tamamen GFB ve tribüncülerindi, her bestemiz çok büyük sesle söylendi denilebilir.Ancak ligin başından beri bizimle uğraşmayı kendine görev edinerek asıl görevi olan Fenerbahçe takımını unutmuş yönetimimiz bu güzel taraftarı bir kez daha hayal kırıklığına uğramak zorunda bıraktı. Kaybolan Ruhumuz o mükemmel seyirciye rağmen geri gelmedi, yönetimimiz gerekeni yapıyor mu tartışılır.Herşeye rahmen ve ikinci yarıda alınan sadece 1 galibiyete rağmen takımımız şampiyonlukta iddialı ve biz bu nedenle maç içerisinde en ufak bir kötü tezahurata homurdanmaya izin vermedik, takımımızı destekledik.Yönetimimizin bize uyguladığı bütün politikalara rağmen GFB her zaman ve her şartta takımına desteğine devam edecektir. Kazandığında sevmedik seni kaybettiğinde sevdiğimiz kadar..!

27 Ocak 2009 Salı

Fark Var!

Öncelikle selamlar

Arkadaşlar ve kardeşler dün yaşanan olayları ve Sefa abimizin stada alınmayışını sonrasında devam eden süreci sitemiz anasayfasına koymuş ve gerekli açıklamalar yapılmış bu nedenle ben bu konuya değinmeyeceğim bu konudaki hislerimizi diğer topiclerde zaten dile getirmekteyiz.

Sefa abimizin tribünden çıkartılmasından sonra maraton üst e ve f blokta her maç birlikte bağıran ve 90 dakika desteğini esirgemeyen genç fenerbahçeliler grubumuz bu durumu protesto etmiş ve sonrasında da yaşanan olaylar sebebiyle protestoyu bitirmiştik.

Her maç 90 dakika hiç susmadan destek veren ve özellikle F blok ve Ebloktaki münferit taraftarlarımızın da desteğini alarak beraber besteler söyleyerek Fenerbahçemize olan aşkını dile getiren grubumuz ilk haftalarda yaşanan sorunlardan sonra bu bloklardaki taraftarlarla koltuk komşusu olmanın da getirdiği yakınlıkla ilişkilerini ilerletmiş, bu kişilere kendini çok da güzel bir şekilde tanıtmıştır.

Öyle ki maç günü yaptığımız protestolara kendi blok'umuzdan (F) en ufak bir tepki dahi almamış bize doğru dönerek yapmasak daha iyi olur tarzı hareket yapan ve her maç bizim üç beş sıra önümüzde bağıran genç bir arkadaş dışında en ufak bir homurdanma dahi olmamıştır.

Protestolarımızın sonlarına doğru g bloktan (ki g blok tribünlerimiz adına utanç duyduğum kesinlikle bağırmayan bir bloktur) birkaç kendini bilmez terbiyesizin el kol hareketleri ve küfürleriyle zaten gergin olan bizler biraz daha gerilmiş ancak herhangi bir olay yapmamıştık, bu g bloktakilerden cesaret alan D bloktakiler ise (bu kişilerin kimler tarafından oraya konulduklarını merak ediyoruz) Sefa abimize küfür edecek kadar ileri gitmişler ve E bloktaki abilerimizi tabiri caizse tahrik etmişler olaylar yaşanmasına sebebiyet vermişlerdir.

Maratonda yer aldığımız zamanlar boyunca E ve F blokta etkin rol oynayarak efsane maraton adına birşeyler yaptığımızı herkes bilmektedir, insanlarla olan diyaloğumuzun güzelliği, sevecen ve candan tavırlarımız sezon başından beri takdir toplamaktadır.

Öyle ki bizi protesto amaçlı g bloğun başlattığı bir tezahurata F bloktan neredeyse kimsenin katılmaması bizlerin adına mutluluk vermiştir. Bütün yaşananlardan sonra biz maçtan çıkarken çocuğu ile maçını seyretmekte olan bir beyefendinin bizzat bana ' Biz sizi biliyoruz sizin sezon başından beri gösterdiğiniz özveriyi vermeye çalıştığınız desteği görüyoruz çocuklarımız sizleri örnek almakta tahriklere kapılmayın mücadelenizi sürdürün' sözlerini buraya yazmaktan kıvanç duyuyorum.


bizleri bilen bizleri gören insanların bize olan yaklaşımı ne yazıkki G blokta yer alan sezon başından beri ellerinden geldiğince başlattığımız tezahuratlara katılmayıp bizlere kötü kötü bakan bir takım kimselere hiç mi hiç örnek olamamış... Orada olanlar bilirler bizim özverimizi,bizim çabamızı arkadaşlar ve yine orada olanlar bizi takdir ederler.

bugün bazı forumlarda ve bazı platformlarda bir takım kişiler Maratondaki GFB grubuna yönelik çeşit çeşit eleştiri getirmişler. Güya çoluk çocuk demeden saldırmışız, güya tokmak fırlatıp kavgalara sebep olmuşuz.. Bizlerin abimizi bizden hukuksuzlukla ayıranları protesto etmeye hakkımız yok mu? Birçok maçta herkes susarken bağıran bizlerin bir maçta 30 dakika kendi istediğimiz protestoyu yapma hakkımız yok mu? Kimilerine göre yokmuş... bu kişiler o kadar ileri gittiler ki annemize,ablamıza, sülalemize küfürler ettiler hatta bazıları o kadar ileri gitti ki bize kombine satan zihniyete bile salladı (ironiye bakın ki bize kombine satan bunların çok sevdiği başkandır)... Yani bizler her maç bağırınca bir alkış bile yok ama yarım saat abimiz için bağırınca küfürlere bakın...Sonrada oraya buraya yazıyorlar neymiş efendim ne kadar haklı olursak olalım kavga etmişiz bilmemneymiş.

Yine bu platformlardan birinde adam 'bunlar stadın 150 km. yakınına bile yaklaştırılmamalı üzerinde fenerium ürünü olmayana kombine satılmamalı bunlar fenerbahçe maçlarının bir rant kapısı değil sosyal aktivite olduğunu bilmeli' diyor...Adam hala rant diyor şu saçmalığa bakın, ne rantı kardeşim? biz değil miyiz deplasmana oraya buraya cebimizden parayla giden? biz değil miyiz o her maç övündüğünüz koreografileri kendi parasıyla yapan? Biz değil miyiz görsellik olsun diye pankartlar hazırlayan? bu paraları biz harcarken hiç aklınızdan geçirdiniz mi bu çocuklara helal olsun bu tribün için bu takıma destek için ne paralar harcıyorlar diye?

Her neyse konuyu dağıtmıyım bu vatandaş demiş 'sosyal aktivite' işte önemli nokta bu arkadaşlar iyi yakalayın... Bizi o g bloktaki d bloktaki münferitlerden ayıran bu, bizleri destekleyen münferitleri diğerlerinden ayıran bu, biz bu işe sosyal aktivite olarak bakmıyoruz. Eskiden de dediğimiz gibi 'Fenerbahçe bir haftasonu aktivitesi değil bir yaşam biçimidir'... Bizler bütün gruplar, bütün tribüncü münferitler bütün gerçekten Fenerbahçe aşıkları FENERBAHÇEYİ YAŞIYORUZ.

Fenerbahçeyi yaşayanlarla Fenerbahçeyi zevk aracı olarak kullananlar arasında elbette fark olmalı.Fenerbahçeyi yaşayanlar ve nesilden nesile yaşatacak olanlar ile diğerleri aynı kefeye konulamaz. Onlar Fenerbahçeli bile değiller zira... Bundan sonra da tavrımız daha sert olacak (sertlikten kasıt hukuksuz birşey değildir yanlış anlaşılmasın), Fenerbahçeyi yaşamayı öğreteceğiz bu kişilere, bizi daha iyi anlatacağız. O zaman belki kendilerinden utanırlar, belki gider ait oldukları yerde samiyende sosyal aktivite yapmaya başlarlar,Fenerbahçemizi ve tribünümüzü rahat bırakırlar...

selam ve saygılarımızla

UNIGFB